Yılan Dağı Efsanesi

Yılan Dağı, Çemişgezek ilçesinin kuzeyinde Aşağı Munzurlar da denilen silsilenin takriben 300 rakımlı noktasıdır.

Bu dağ ve çevresindeki yaylalar, bölgede yayla koyunculuğu ile iştigal eden ve Savaktılar olarak da adlandırılan kışlakçı (yan göçebe) toplulukların sürülerini otlattığı serin otlaklardır.

Her yıl mayıs ayı başlarında, dağların eteklerinde karlar erimeye başlayınca bu göçebe aşiretler, kış boyunca barındıkları köylerinden bu serin yaylalara göçmeye başlarlar. Bu topluluklar için dağa çıkış mevsimi bir bayram şenliği hâlinde başlar, sonbahar dönüşü de âdeta hüzünlü bir ricat gibidir.

İşte böyle yaylaya göç başladığı bir mevsimde taze evli genç ve güzel bir Savak gelini, mensubu olduğu toplulukla beraberdir. Sırtında turik* denilen sırt çantasında taşıdığı altı aylık körpe bebeği ile meşakkatli bir yolculuktan sonra yurt yerleri olan yılan çukuruna ulaşılır. Çadırlar kurulur ağırlıklar yerleştirilir. Burası bol otlu ve sulu bir yayladır. Birkaç günlük yerleşim telaşının yorgunluğu ile genç gelin bebeğini turiğine yerleştirip, sırtına alarak, obadan biraz uzakça bir kuytuda bulunan buz gibi bir kaynaktan bir yudum su içip yorgunluk atmak arzusu ile o yöne yönelir. Askerde olan genç eşini hatırlar, gönlünde yakıcı bir hasret, dudaklarında hazin mâniler mırıldanarak kaynağa ulaşır. Turiğini sırtından indirir. Bir yudum soğuk su içip ağlayan bebeğini emzirmek için doğrulurken korkunç ürkütücü bir sesle irkilir. Sağ taraftaki dik yamaçtan, hayal bile edemeyeceği büyüklükte bir yılan hışımla bulundukları yere doğru süzüldüğünü görür. Baş tarafı yerden metrelerce yüksekte, kuyruk kısmı taa uzakta ulu dağın tepesinde olan bu canavardan kaçarak kurtulmak mümkün değildir. Ruhunda aniden şimşek gibi çakan bir umut ışığı ile, olduğu yere diz çöker, ellerini semaya doğru açar ve inancının bütün samimiyeti ile Yaratan'm, esirgeyici ve bağışlayıcı ulu kudretine sığınır ve haykırır:

-Hey ulu yaratan !Bu ıssız dağ köşesinde, masum yavrumla beraber korkunç canavar karşısında çaresiz ve korumasız durumda kaldık. Bu masum yavrunun günahı yok.benim de hatam, günahım varsa bağışla!.. Bizi bu canavarın şerrinden koru!.. Bağışlayıcı, koruyucu îsm-i Âzam'm hürmetine bizi bu darlıktan sen kurtar.

O anda şişirilmiş bir tulumun boşaltılmasından çıkan bir sesi andırır bir ses duyar. Yalvarışları süresince havada kalan yorgun kolları yanına düşer, umutsuzlukla kapanan göz kapaklan aralanır,başı boşlukta dikili duran canavar, hareketsiz âdeta donmuş simsiyah bir kaya parçası hâlinde duruyor

Ruhunun bütün samimiyeti ve coşkusu ile toprağa eğilir,Ulu Yaratan'ın tecelli eden bu mucizesi karşısında O'na şükran borcunu secdeye kapanarak ifadeye çalışır ve huzuru kalp ile:

-Oh...Allah'ım Sana binlerce hamd ve senalar olsun Ben bu mucizeyi gözlerimle gördüm....İzleri dünya durdukça insanlığa ibret levhası olsun!...

Bu gün Yılan Dağı'nın alt eteklerinde Yılan Çukuru denilen bu yurt yerine gidenler, başı âdeta semaya yükselen bir kaya parçası görürler. Dağın jeolojik yapısı üzerine âdeta bir tezat teşkil edercesine bu kaya yığınının simsiyah bir hat hâlinde yılan dağının dik yamaçlarından zirveye kadar uzandığını merak ve ibretle seyrederler. Bilim çevrelerinin bunun volkanik bir lâv akıntısı olduğunu ısrarla söylemeleri dahi halk arasında bu efsaneyi unutturamayacaktır. Dağ yine Yılan Dağı, yayla yine Yılan Çukuru, adıyla kıyamete kadar efsanesi ile hafızalarda yaşayacaktır.


Kaynak: Harput Efsaneleri (Meftune GÜLER)

ELESKAV - Elazığ Eğitim, Sanat, Kültür, Araştırma Tanıtma ve Hizmet Vakfı

 
 
Toplam 130151 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol