At ile Arı, karşılaştıkları gül sayesinde ahbap olmuş, beraberce yol almaya başlamışlardı.Mevsim bahar olunca, canlanan vadide, renk renk çiçeklerin arasında yürümek hoş oluyordu.
Bir müddet gitmişlerdi ki, Okçu
Baba
`nın alanına girdiklerini fark ettiler.
Okçu
Baba
, yüz otuz adamının arasında, bedeni uzaktan görünecek şekilde konuşuyor, konuşurken de, sadağından çıkardığı okları yayına gerip, ta uzaklardan görünecek şekilde havaya fırlatıyordu.
At, `Hayret` diye mırıldandı. `Okçu
Baba
`nın yaptığı da ne ola!`
Arı da hayret etmişti. At`ın yanından ayrıldı. Vızıldayan sesiyle Okçu
Baba
grubuna yaklaşıp onların üzerinde dönmeye başladı.
Yan yana dizilmiş sadaklar vardı ve her sadağın içinde birer tanesi kırılmış altışar ok bulunuyordu. En etkili biçimde sadece birini kullanabiliyordu Okçu
Baba
. O etkili okun havada oluşturacağı balon misali sükseyle, kendine itibar ettireceğini sanıyordu.
Arı, Okçu
Baba
`nın konumuna baktı.Üstüne durduğu bir
masa
vardı. Masanın
üstünde
de yasa. Yasanın altı-üstü oyulmuş, ayağının altında ilgilenilmez vaziyette duruyordu. Ve kendisi de ara sıra kasılıyor; `Ben, canımın istediği zaman yasayı bu hâle getiririm` mağrurluğuyla övünüyordu.
Okçu
Baba
`nın adamları, tepelerindeki vızıltıdan tedirgin olmuşlardı. Onun iğnesinin hışmına uğramamak için kafalarını kolladılar; ceplerinden çıkardıkları mendillerle onu kendilerinden uzaklaştırmaya çalıştılar.
Okçu Baba;
“Hazırlayın kovanı!“ diye emir verdi. “Kısmeti dağda arar iken bağda bulduk!“
Emir yerine getirildi. Cazip görünümlü kovan sandığı, arının dikkatini çekecek şekilde kenara yerleştirildi.
Arı, kovan sandığını görünce ona yöneldi. İçinde birikenlerin boşalması gerekiyordu. Duyargalarıyla uzakta kalmış arı topluluğuna sinyal gönderip kovanın içine girdi.
Okçu
Baba
, gülümsüyordu. Adamlarına;
“Diğerlerini de bekleyelim!“ diyerek laf attı. “Bunları, arzumuza râm etmemiz kolay olacak!“
At, Arının gözden kayboluşuna meraklanmıştı. Okçu Baba ve taifesine doğru ağır ağır yaklaştı. Çevresinde dolanıp, `Bunlardan hayır gelir mi` diye mırıldandı. Onların dikkatini çekecek şekilde kişnedi.
Biri, At`ı işaret etti: “Beyaz At yanımıza kadar geldi; ne yapalım Okçu Baba?“
Okçu Baba;
“Üstüne binelim!“ diyerek cevap verdi. “Bu aralar kısmet, hep ayağımıza geliyor!“
At, Arı`nın girdiği kovanı fark ettiğinde, oraya yaklaşıyordu ki, `Hooop` sesiyle sarsıldı. Bir kişi sırtına yerleşmişti. Kendisini serbest bırakınca, yelesinin sevilip okşandığını anladı. `Bana deh diyebilecek biri galiba` diye içinden geçirdi. `Yularımı tam olarak eline versem mi acaba?`
Bir `hooop` sesi daha duydu At, yine sarsıldı. Bu sefer, `bu neyin nesi` diye içinden geçirdi. `Beni iki kişi mi dehleyecek canım?` Ardından bir kaç `hooop` sesi daha duydu. Üstüne çullananların ağırlığıyla, sendeleyip olduğu yere çöktü.
Okçu Baba, beyaz At`ın çökmüşlüğüne aldırmadı bile. Güldü. Kendisiyle beraber gülenlere bakıp;
“Beyaz atlara geçmişten gelen alerjimiz var bizim!“ dedi. “Bu tip canlı gördüğümüzde, sevgimiz ancak böyle olur!“
O anda, Arı, feryadı andıran vızlamayla kovandan çıktı. Zehirlenmiş miydi ne! At`ın çökmüş hâlini görüp;
“Bu alanda bize hayır yok; kaçalım At Kardeş!“ dedi.
At, kalktı, zedelenmiş bacağının acısıyla;
“Yapış üstüme Arı Kardeş!“ diye seslendi. “Gerçekten de kaçalım! Bizim görevimiz, bize eziyet edenlere değil, bizim değerimizi anlıyabilenlere hizmet olsa gerek!“
İbrahim Faik Bayav
(4 Mayıs 2007)
Kaynak: http://www.bilgiyuvasi.com/okcu-baba-efsanesinin-hikayesi#ixzz29zsYAw5M |