Vaktiyle buradaki kilisede yaşayan iki papaz kutsal
öküzlerinin yardımıyla şimdiki Abant gölünün bulunduğu yeri sürer ve civarda oturan köylüleri ürünleri ile beslerlermiş. Mahsul çok verimli imiş, zira öküzün
boyunduruğu ve sabanı altından olduğu için devşirilen ürün de o nispette
kıymetli olurmuş.
Gel zaman git zaman bir gün kutsal öküz ölmüş. Bütün civar halkı yasa bürünmüş. Kıtlık ve açlık baş göstermiş.Rahipler
tarlayı sürmeye kalkmışlar ki, tarla yekpare taş kesilmiş. Köylü açlıktan
isyan etmiş ve kiliseyi tahribe
kalkışmış.İşte o zaman taş kesen tarla
birden alev kusmaya başlamış ve
orada kocaman bir delik açılmış.Köylüler korkup o civarı terk
etmişler.Nihayet toprağın gazaba geldiğini gören keşişler, b işin ısrarları
yüzünden başlarına geldiğini düşünerek
bir akşamüzeri gün batarken ilahiler okuyarak, törenle altın sabanı ve
boyunduruğu ateş kusan toprağın
deliğinden içeri bırakmışlar.O anda gök aydınlanmış, hava ısınmış, kır
çiçekleri açmış, kuşlar toplanmış ve alev kusan deklik susup içinden sular
çağlamaya başlamış. Bu arada Alaboyun’lu bir ayıda karanlıkların içinden çıkıp yeşil ormana dalmış. Bundan sonra o
kara tarlanın yerinde bugün nilüferlerin yüzdüğü, alabalıkların kaynaştığı,
sazlıkların ıslık çaldığı güzel Abant Gölü belirmiş.”